şöhret
Ün, tanınırlık.
Ad yapma. Ün. Şân.
Hadis ilminde: Meşhur hadis mânasında kullanılır.
Ün, şan.
Meşhûr olma, ün, şân, adı duyulup yayılma.
Ün. (Arapça)
Ahlakçılar
Ethiker
mümtaz
İmtiyazlı, seçkin, üstün tutulmuş.
Diğerlerinden ayrılmış, üstün, seçkin, seçilmiş.
Ayrı tutulan.
Seçkin, üstün.
Seçkin. (Arapça)
Seçkin.
İslâma hizmet yolunda kendilerine göre bir metod ve yöntem takip eden ehil kişiler ve önderler.
nisbet
Münasebet, yakınlık, bağlılık, ölçü.
Rağmen. İnat olarak. İnat olsun diye.
Kıyas, oran.
Soy bakımından bağlılık, mensub olma.
Tasavvufta velî bir zâtla mânevî irtibat, feyz alma, huzûr.
İlgi, bağlantı, oran.
Oran. (Arapça)
Oranla. (Arapça)
İlişki, oran.
nezih
(Nezihe) Pâk, temiz.
Temiz, pâk.
Temiz, pak, hoş.
Temiz. (Arapça)
Temiz.
metin
Sağlam. Metanet sahibi. Kendine güvenilir olan.
Sağlam, dayanıklı.
Yazının tamamı.
Metanetli, dayanıklı.
Yazı, lâfız, ibare.
Allahü teâlânın Esmâ-i hüsnâsından (güzel isimlerinden). Kudretli, kâmil (kusursuz, noksansız) olan, hiçbir sûrette za'fiyet, âcizlik, güçsüzlük meydana gelmeyen.
Hadîs-i şerîfi rivâyet eden (nakleden) râvîlerin (zâtların) sıra ile isimleri demek olan sened kısmından sonra gelen hadî
Sağlam, dayanıklı. (Arapça)
Dayanıklı.
kâmil
(Kemal. den) Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi.
Resul-i Ekrem'in de (A.S.M.) bir vasfıdır.
Yaşını başını almış, terbiyeli ve görgülü kimse.
Âlim, bilgin kişi.
Bir aruz kalıbı ismi.
Tam ve noksansız.
Bütün, eksiksiz, tam.
Kemale ermiş, olgun.
Geniş bilgili, kültürlü, bilgin.
Tam, eksiksiz, olgun.
Yetkin, erişkin, olgun, tam.
Olgun.
Tam. (Arapça)
Olgun. (Arapça)
Bilgili. (Arapça)
Mükemmel, olgun.
Ders veren. Ders okutan. Muallim. İlim talebelerine ders veren. Ders vermeğe izinli ve salâhiyetli olan kimse. Profesör.
Medreselerde ders veren öğretim üyesi, profesör.
Ders veren, öğretmen, hoca.
Ders veren âlim.
Ders veren.
Birinin sulbünden gelme. Kendi evlâdı. Kendi oğlu.
Last changed2 years ago